Korona salgınını dünya üzerindeki herkes farklı şekilde deneyimledi ve deneyimlemeye de devam ediyor ne yazık ki.
Kimi ülkede, uzun genel karantina süreleri oldu, kimi ülkede hiç karantina ilan edilmedi. Bazı ülkelerde okullar kapanmadı, bazılarında ise eğitime uzun süre ara verildi. Çalışma şartları, yaşam koşulları farklı ülkelerde farklı şekillerde değişti ya da hiç değişmedi. Kimi ülkede koronavirüs kaynaklı ölümler çok fazla iken, kimi ülkede ölüm oranları çok düşük. Bütün bunlara rağmen; dünya üzerinde yaşayan tüm insanlar (korona vakalarının hiç görülmediği ülkelerde yaşayan şanslı azınlık hariç) tüm dünyaya yayılan bu salgın hastalık dolayısı ile dertleri bir olduğu için birbirlerini anladılar.
Biz, 21.yüzyılda yaşayan insanlar, Covid-19 pandemisi sayesinde, 20.yüzyılda gerçekleşen İspanyol Gribi ve Hong Kong gribi salgınlarında insanların neler çektiklerini doğal empati ile anladık. Atalarımızın çok eski tarihlerde meydana gelen kara veba ve kolera salgınlarında yaşadıklarını ve hissettiklerini anladık. Tabii olarak o yıllarda, ki 14. yüzyıl ve 19. yüzyıldan bahsediyoruz, içinde bulunulan koşullar ile sahip olunan tıbbi bilgiler ve teknoloji günümüz seviyesinde olmasa da, salgın hastalık sebebiyle yaşanan ölüm aynı ölüm, salgından kurtulma çabası aynı çaba ve çekilen acılar aynı acılar idi.
Covid-19 salgını sebebiyle Türkiye ve başka pek çok ülke örgün öğretimde yüz yüze eğitime ara verdi ve uzaktan eğitime geçti. Bu sayede üniversite ve lise öğrencileri açık öğretimde okuyan arkadaşlarını anladı. Ortaokul, ilkokul ve anaokulunda olup online eğitim alan ve pandemi yasakları nedeniyle evden çıkamayan öğrenciler ise pandemi sayesinde evde eğitim gören engelli ve hasta arkadaşlarını, hastanede kalmak zorunda olup tüm dünyada ve ülkemizde bulunan hastane okulları/sınıflarında eğitim gören hasta arkadaşlarını anladılar.
Hem Türkiye’de hem de dünyada koronavirüs pandemisi nedeniyle bir araya gelemeyen birçok insan, çoğunlukla WhatsApp ve başka sohbet uygulamaları aracılığı ile görüntülü arama yaptı. Birbirlerine yakın ama uzak olan insanlar sevdiklerini görerek konuşmak istediklerinden iletişimlerini mecburiyetten bu yolla sağlamak zorunda kaldılar. “Keşke şu an ekranda değil de yanımda olsaydın” diyenlere sadece bu şekilde iletişim kurabilmek üzücü geldi. Örneğin, Covid-19 salgını önlemleri sebebiyle aynı kentte yaşayan evladı ile iletişimi aylardır görüntülü arama ile sağlamak durumunda kalan 65 yaş üstü bir anne, yurt dışında yaşayan evladı ile pandemiden önce aylardır sadece bu şekilde görüşebilen bir annenin yaşadıklarını yaşadı, hissettiklerini hissetti.
Sosyal insanlar koronavirüs sürecinde dışarı çıkamayıp arkadaşları ile görüşemeyince, yalnız insanların neler yaşadığını ve hissettiğini anladılar.
65 yaş ve üstü vatandaşlarımız, kronik rahatsızlığı olanlar ve 20 yaş altı olanlara bir süre sokağa çıkma yasağı vardı. Onlar da bu sayede, örneğin agorafobisi olduğu için sokağa hiç çıkamayan insanları, hapishanelerdeki mahkumları ve engelli olduğu için evden hiç çıkamayan insanları anladılar ve onların hissettiklerini hissettiler, tıpkı onların sıkıldığı gibi bu kişiler de evde sıkıldılar ama dışarı da çıkamadılar.
65 yaş ve üzeri vatandaşlar koronavirüs açısından riskli grupta bulundukları için sokağa çıkma yasağına tabi oldular. Bu yüzden toplumdan izole edilen insanlardan bazıları o güne kadar hiç yaşamadıkları ama bu hayatta pek çok insanın yaşamak zorunda bırakıldığı dışlanmanın ne demek olduğunu, insanın canını ne kadar acıttığını doğal empati ile anladılar.
Çalışan 65 yaş ve üstü yaşlılar iş yerlerine gidemedi, dükkanlarını açamadı. Ekonomik olarak sıkıntıya girdiler ve günümüzde daha çok yeni mezun gençlerin yaşadığı işsizliği, geçim derdini anladılar. Restoranlarda yeme-içme yasağı vb. nedenlerle müşteri kaybedip iş yerlerini kapatmak zorunda kalanlar, koronavirüs öncesinde çeşitli sebeplerle iflas eden dükkan sahiplerinin yaşadığı ekonomik sıkıntıları anladı.
Korona hastalarından durumu ağır olanlar, devlet ve üniversite hastanelerinin Anesteziyoloji ve Reanimasyon ünitelerinde tedavi görüyorlar. Yoğun bakımda yatan korona hastalarının sayıca arttığı dönemlerde bu ünitede sürekli çalışan doktor ve hemşireler ile bu hastanelerin farklı bölümlerinde çalışan doktorlar ve hemşirelerin nöbetleşe çalıştığını biliyorum. Hastanelerin farklı bölümlerinde görevli doktorlar ve hemşireler korona yoğun bakım ünitelerinde çalışınca; buralarda zor koşullarda, saatlerce koruyucu maske ve kıyafetler içinde terden sırılsıklam olmuş bir şekilde ve korona bana da bulaşırsa korkusuyla fakat büyük bir özveri ile çalışan meslektaşlarının çektiklerini yaşayarak anladılar.
Koronavirüs Çin’de ortaya çıktığı ve oradan tüm dünyaya yayıldığı günden beri insanlar Asyalılardan uzaklaşmış. Azerbaycan’da Koreli bir çiftin sokaklarda ve toplu taşıma araçlarında tacize uğradığını okudum gazetede. ABD’li yöneticilerin Asyalılara karşı ayrımcılığı artmış. Asyalılara karşı bazı ülkelerde ırkçı saldırılar olmuş. Fransa'da Asyalılara karşı artan ayrımcılık karşısında sosyal medyada #JeNeSuisPasUnVirus hashtagi kullanılıyormuş. Anlamı; ben bir virüs değilim imiş.
Asyalı insanlar koronavirüs yüzünden, ABD’de sömürgecilik çağından beri devam eden Afrika kökenli siyah Amerikalıların uğradığı ırkçılık ve dışlanmanın aynısını yaşıyor bence. Yani Asyalı insanlar da koronavirüs sayesinde, Afrika kökenli siyah Amerikalılar gibi ayrımcılığa, dışlanmaya maruz kalan insanların yaşadığı sorunları, çektiği acıları doğal empati ile anladılar.
Boğaziçi’nde Bosnalılar Yalısı’nda doğup büyümüş paşa torunu Leyla Hanım, yalının yeni sahibi Ömer Cevheroğlu tarafından sokağa atılır. Evini geri almak için çabalarken der ki: Anneannem anlatmıştı, İstanbul işgal altındayken herkes birbirine “Bu da geçer ya hu!” dermiş. Sözler evlerin dükkanların duvarlarına asılırmış. Gidişim sadece dönmek içindir. “Bu da geçer yahu!” der ve elbet bir gün evine geri kavuşacağına dair inancını anlatır seyirciye. Bu güzel replik aklımda kalmış. Bu repliği hatırladığım gün ben de korona virüs için “Bu da geçer ya hu!” demiştim. Oyunun sonunda Leyla Hanım evine kavuşuyor. Biz de bu zor günlerin sonunda koronasız günlere kavuşuruz umarım.
Bize düşen; korona sayesinde anladıklarımızı unutmayarak bundan sonra daha vicdanlı, daha merhametli insanlar olabilmeye çalışmak, her şeye rağmen büyük bir umut ve sabırsızlıkla beklediğimiz o gün gelene kadar, kendimize iyi bakmak, ruh ve beden sağlığımızı korumak, yasaklara büyük bir titizlikle uymak ve maske-mesafe-hijyen kuralına dikkat etmek. Sağlıcakla kalın hepiniz.