28 Nisan 2012 Cumartesi

Erzurum Devlet Tiyatrosu oyuncuları, Ankaralı öğrencilerin minik yüreklerinde tatlı bir "Fırtına" estirdi


     27 Nisan 2012 Cuma günü, Altındağ Tiyatrosu'nda sahnelenen "Fırtına" adlı oyunun saat 11:00’deki seansındaydım. Bu yıl, 24–29 Nisan tarihleri arasında 8'incisi gerçekleştirilen “Küçük Hanımlar Küçük Beyler Uluslararası Çocuk Tiyatroları Festivali”ni çok seviyorum, çocukları çok mutlu eden bir festival. Ben de, festivali takip ederek; çocuk oyunları hakkındaki bilgilerimi artırma fırsatı buluyorum. Geçen seneki festivalde daha fazla oyun izleyebilmiştim. Bu da geçen sene yazdığım yazım:

       Bu sene, ilk, "Fırtına"yı izleyebildim. Bakalım, belki bugün de Karlar Kraliçesi'ni izleyeceğim. Bir de yarın var oyunlar; festival yarın sona eriyor L

“Küçük Hanımlar Küçük Beyler Uluslararası Çocuk Tiyatroları Festivali”, adını ve konseptini, Büyük Önder Atatürk’ün çocuklara yönelik şu söyleminden almış:

“Küçük Hanımlar Küçük Beyler”
Sizler hepiniz geleceğin bir gülü, yıldızı, bir mutluluk parıltısısınız.
Memleketi asıl aydınlığa boğacak sizsiniz.
Kendinizin ne kadar mühim, kıymetli olduğunuzu düşünerek,
Ona göre çalışınız.
Sizlerden çok şeyler bekliyoruz!

M. Kemal ATATÜRK

Atatürk’ün çocuklara armağan ettiği “23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı”na tiyatro sanatı ile katkıda bulunmak, Türk Tiyatrosu’nun dünya çocukları yoluyla yurtdışına açılımını sağlamak, tanıtmak ve yurtdışında bu daldaki gelişmeleri takip ederek, kültürlerarası değişim ve gelişime hizmet etmek amacıyla, 2005 yılından bu yana her yıl 24–29 Nisan tarihleri arasında Ankara’da düzenlenen bu muhteşem festival için "Teşekkürler Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü!". 

"Aaa gazeteci mi?" J

      O gün sabah, Altındağ Tiyatrosu'na gittim. Öğrencilerin fotoğraflarını çekmeye başladım hemen J Yalnız fotoğraf makinem yoktu, o kötü oldu işte L Salonda ön sıralarda oturan kız öğrencilerden biri fotoğraf çektiğimi görünce; "Hocam, bizim fotoğrafımızı da çeker misiniz?" dedi. Gülümsedim, "ben öğretmen değilim, gazeteciyim" dedim. Bunu duyunca şaşırdı. "Aaa gazeteci mi?" dedi. İmza istedi benden. Bu kez ben şaşırdım. "Ben ünlü bir gazeteci değilim ki" dedim J Çok istedi, kıramadım, tamam vereyim sana imzamı dedim. Defterimden bir kağıt kopardım, imzaladım verdim. Çok mutlu oldu, bu durum beni de çok mutlu etti tabii haliyle Sonra onun benden imza aldığını gören diğer arkadaşları da istemeye başladılar Ben, daha da şaşırdım, başıma ilk kez böyle bir şey geliyor çünkü J Onlara da imza verdim. Sonrasında birçok öğrenciye de… Defterimde kağıt kalmadı koparıp koparıp imza vermekten  J J J Fotoğraflarını çekmeye devam ettim sonra. Öğrencilerden bazıları yanıma gelerek; "abla bizim fotoğrafımızı da çeker misin?" demeye devam etti J Tamam dedim, çektim fotoğraflarını. Bana çok güzel pozlar verdiler, fotoğraflarını bir gazeteci çekiyor diye mutluluk duyarak J Öğretmenlerden biri teşekkür etti, öğrencileri mutlu ettiniz sağ olun dedi. "Rica ederim" dedim. O da sağ olsun... Aklıma bloğumun adresini de kağıtlara yazıp; öğrencilere dağıtmak geldi. Yazdım, verdim ellerine. "Bu adreste fotoğraflarınızı yayınlayacağım, internetten bakarsınız" dedim. Çok sevindiler Umarım ve dilerim ki; adresimi verdiğim her öğrenci, internete girip bakabalir yazıma ve fotoğraflarına.

İşte fotoğraflarınız, çocuklar! J

Salona girerken:

Ulubey İ.Ö.O ve İhsan Sungu İ.Ö.O öğrencileri




"Abla, bizim fotoğrafımızı da çekebilir misin?" diyen öğrenciler:

 










Yerlerimizi aldık, bekliyoruz. Oyunumuzun başlamasına on dakika varr! :)))





      İmza isteyen öğrencilerden biri, sahneyi göstererek; "Siz de oradaymışsınız gibi değil mi?" dedi. Önce bir durdum, ne demek istiyor ki diye düşündüm. Sonra neyi kastetmek istediğini anladım. Sanırım; "Siz de oyuncuymuşsunuz gibi, siz de ünlüymüşsünüz gibi sizden de imza istiyoruz." demek istedi. Ray Charles'ın "Hiçbir zaman meşhur olmak istemedim, sadece müthiş olmak istedim." sözüdür ünlü olmak konusundaki görüşüm. Bu nedenle benden imza istedilerse de (ki ünlü olmadığım halde), benim için önemli olan bu yazımı okuyup; beğenmeleridir, imza istemeleri değil.

Tebrikler!..

     Gelelim bayıldığım oyuna; "Fırtına"ya!
     "Bir gemi kazası… Issız bir adaya düşen insanlar, intikam yemini etmiş devrik bir hükümdar. Onları aynı adada buluşturan kader mi? Şimdi hesaplaşma vakti. İntikam, erdem ve bağışlama üzerine bir macera. Shakespeare Erzurum'da." diye anlatılıyor Fırtına, Devlet Tiyatroları'nın internet sitesinde.

Oyundan fotoğraflar:

Fırtına çıktı! :)



Oyunun bitiminde; oyuncular, çocukları selamlarken.  Ayakta alkışlandılar!..


     6-16 yaşa uygun olarak; William Shakespeare'in 'Fırtına'sından, Zerrin Akdenizli tarafından uyarlanan oyun, Erzurum DT'da sahneleniyor. Oyun 2 perde, süresi 1 saat 30 dakika. Oyunun yönetmeni Kutay Sungar'ı da çok tebrik ediyorum… Oyun müzikleri çok güzeldi, müziklerin kime ait olduğunu öğrenemedim ama besteci-söz yazarı kimse ya da kimlerse, onu ya da onları da çok ama çok tebrik ediyorum. Veee, harika bir performans sergilediklerini düşündüğüm Erzurum Devlet Tiyatrosu oyuncularını da! Çocuklar da bayıldı, gördüm, siz de gördünüz sahneden :)) Özellikle salonda koşturduğunuz anlarda çok mutlu oldular, eğlendiler... Tebrikler Erzurum DT!..

Teşekkürler!..

     O güzel çocukları tiyatro oyunu izlemeye getiren okullarına ve öğretmenlerine de çok teşekkür ediyorum çünkü gözlemledim; çok mutlu oldular…

     Son olarak, mesajım; özellikle anne-babalara, ablalara ve abilere; "Çocukları tiyatroya götürün! Götürmelisiniz!"

Hiç yorum yok: